Cıva, bir uygarlığın sonunu getirmiş olabilir

admin

Ross Pomeroy

Cıva büyüleyici bir elementtir. Gümüşî ve parlak bir sıvı ve oda sıcaklığındayken peri masallarından çıkmış bir madde gibi görünür. Gerçekten de uzun zaman boyunca ‘quicksilver’ diye adlandırıldı ve bu kelime tam olarak ‘canlı gümüş’ anlamına geliyordu. Ne var ki, uzun süre maruz kalmak kimi ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir ve arkeologlar artık antik Maya medeniyetinin cıvanın şeytani güzelliğine kurban gitmiş olabileceğini düşünüyorlar.

Günümüz Meksika’sının Yucatan Yarımadası ile Guatemala ve Belize ülkelerinde yaklaşık 1500 yıldan beridir varlığını sürdüren Maya uygarlığı, benzersiz sanatı, göz alıcı mimarisi, kendine has yazıları ve karmaşık diniyle ilgi çeken, antik dünyadaki en gelişmiş medeniyetlerden biriydi. İç savaş, aşırı nüfus, kuraklık ve çevresel yıkım, 10. yüzyılda Maya toplumunda sert bir gerilemeye yol açtı. İspanyol fatihler, çöküşten yaklaşık 700 yıl sonra geriye kalan parçaları da yok edeceklerdi. Şimdi, Modern arkeologlar bu haşmetli Mezo-Amerikan toplumunun kalıntılarını deşifre ediyorlar. Keşfettikleri şeylerden biri, Mayaların cıvayı aşırı derecede seviyor gibi göründüğü.

Pek çok Maya’nın tam anlamıyla cıvada gözü vardı ve hâl böyleyken, elemental cıva ve kırmızı renkli küçük topakların, yani ‘zinober’ adıyla da bilinen ‘cıva sülfitin’ büyüsü altındaydı. Zinober, arkeolojik kayıtlarda yer alan iki bileşiğin rakipsiz biçimde en yaygın olanı. Arkeologlar, bu maddeden üretilen pek çok eser buldular ve Mayaların zinober bazlı boyaları bolca kullandığına ilişkin kanıtları gün ışığına çıkardılar.

Saf element halindeki cıva, çoğunlukla ritüel alanlarında ya da seçkinlerin mezarlarında bulunan daha nadir bir bulgu. En hayranlık verici keşiflerden biri, Guatemala’daki bir bölgede sualtından çıkarılan ve 500 santimetreküp cıva barındıran bir gemi idi.

Geçen yıl, bir bilim ekibi ‘Frontiers in Environmental Science’ adlı dergide yayınlanan makalesinde, zehirli elementin yaygın mevcudiyetinin pek çok Maya bölgesini aşırı biçimde kirletmiş gibi göründüğünü duyurdu. Arkeologlar, yıllar boyunca cıva mevcudiyetini ölçmek amacıyla on farklı alanı incelediler ve bunlardan altısının zehirli etki sınırını aşan düzeylerde cıva barındırdığını keşfettiler. En önemli bulgu, 2020 yılında ABD’deki Cincinnati Üniversitesi’nden bir ekibin, Tikal antik kentinin merkezinde bulunan iki su kuyusunun zehirli düzeylerde cıva içerdiğini bildirmesi oldu. Bilim insanları, kuvvetli yağışların zinober bazlı boyaların binalardan akmasına, ardından suya ve tortulara sızmasına neden olduğunu düşünüyor. Tikal’ın en parlak döneminde, kentte 45 bin ilâ 62 bin arasında insan yaşamaktaydı.

ZEHİRLİ BİR HAYRANLIK

Uzun zaman boyunca cıvaya maruz kalmak kas zayıflamasına, yetersiz koordinasyona, deri döküntülerine ve hafıza sorunlarına, bunların yanı sıra konuşma, duyma ve görme bozukluklarına yol açabilir. Element, nörolojik işlevler için gereken kimi enzimleri baskılar. Arkeologlar, Maya iskelet kalıntılarında, cesedin sahibi hâlâ yaşamaktayken biriken cıva kanıtlarını ortaya çıkardılar. Göründüğü kadarıyla, birikinti miktarları sağlığı olumsuz biçimde etkileyecek kadar yüksekti. Tikal’ın son yöneticilerinden biri, kronik cıva zehirlenmesi nedeniyle metabolik hastalıktan mustarip olabilirdi.

Henüz açıklanamayan husus ise Mayaların bu kadar büyük miktarlarda element haldeki cıvaya nasıl ulaştığı. Farklı yerleşim birimlerinin yakınlarında zinober madenciliği yapıldığı bilinen bir gerçek; fakat Mayaların zinoberi eriterek element halde cıva ürettiğine ilişkin kesin bir arkeolojik işarete rastlanmadı. Buna ek olarak, Maya uygarlığı, elementin bilinen saf kaynaklarından uzaktaydı. Hem zinober hem de cıvanın, Mayaların fazlasıyla sevilen yeşim ve obsidiyen taşlarını tedarik ettiği ticaret yollarından gelmiş olması muhtemel görünüyor.

Bunların yanı sıra, cıvanın Maya toplumunun tamamı üzerindeki zararlı etkileri de henüz bilinmezliğini koruyor. Maya vatandaşları, aşamalı biçimde kaldırılmasına dek kurşunlu benzinin on milyonlarca Amerikalının zekâsını köreltmesine benzer biçimde, fark etmeksizin yaygın bir cıva zehirlenmesi yaşamış olabilir miydi? Bu tam anlamıyla mümkün görünüyor. Bahsi geçen incelemede, araştırma yazarları, günümüzde çoğu Maya bölgesinde görülen cıva seviyeleri, özellikle de Orta Amerika’nın tropikal ikliminin cıvanın metillenmesine ve tehlikeli bir karışımın havaya salınmasına neden olabileceği defin alanları ve mezarlar gibi kapalı yerlerde, arkeologların koruyucu ekipman kullanmadan çalışmadığını belirtiyorlar.


Yazının orijinali Big Think sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)

Yorum yapın